30.8.08

Yaşam Koçu Sadık.

Merhaba, ben Sadık. Yaşam koçunuz Sadık. Sadık yaşam koçunuz Sadık. Siz insanların bazı hedefler belirlemesine ve belirlediğiniz bu hedeflere ulaşmanıza yardımcı oluyorum. Ve butün bunları belirli bir ücret karşılığında yapıyorum. Ücret demişken, beni en çok üzen konulardan bir tanesi de, sizlerden bazılarının bizim bu mesleğimizi "adamlar oturduğu yerden para kazanıyor." şeklinde küçümsemesi. Özellikle belirtmeliyim ki, bu oturulan yerden para kazanma mevzusu tamamıyla müşterinin seçimine bağlı. Eğer müşteri benim tavsiyelerimi oturarak dinlemek istiyorsa benim bu durumda yapabilecek bir şeyim yok.

Çok ve değerli müşterilerimizin tercihine göre seanslarımız karşılıklı halter çalışırken, şirin köylerimizin el değmemiş bağlarında çavuş üzümü toplarken, mekik çekerken ya da günlük ev işini yaparken de gerçekleştirilebilir. Müşterilerimzden ev hanımlarımız arasında seanslarını temizlik yaparken gerçekleştirmek isteyenler oldukça fazla. Ev işi yapmanın en fazla kalori harcanan sporlardan biri olduğunun farkına ikinci seansın sonunda varıyorlar. Kalplerinde, ruhlarının derinliklerinde yatıyor bu ama farkedemiyorlar. İşte biz burada devreye giriyoruz. Ruhunuzun derinliğinde, gözünüzün önünde olan ve ne yazık ki farkedemediğiniz milyonlarca olguyu görmenizi ve mutlu olmanızı sağlıyoruz. Daha fazla bilgi için lütfen e-mail gönderiniz. Vakit buldukça, burada, müşterilerimle olan deneyimlerimi paylaşmaya devam edeceğim. Unutmayın, mutluluk aslında çok yakınınızda ve sadık yaşam koçunuz Sadık bir e-maıl uzaklığınızda. Görüşmek üzere.

29.8.08

Feysbuk sosyalistleri

Daha geçenlerde demme ile yapacak başka bir şey bulamadığımız için öylesine onun bunun profilinde gezinirken farkına vardık feysbuk sosyalistlerinin. Bir insan neden katıldığı bir gösterinin, protestonun, basın açıklamasının fotoğrafını gider de profiline koyar pek anlaşılmasa da gene de saygıyla karşılanır. Sesinin, savunduğu görüşün diğer insanlara da ulaşmasını istiyordur, eyvallah.

Şimdi abi abla koymuş bir fotoğrafını, arkada çevik kuvvet dünyanın polisi, ablanın abinin elinde "özgürlük, barış" yazan bir bayrak, coşkuyla sallıyor. Bakıyorsun fotoğrafa aynı zamanda da düşünüyorsun, "gerçekten de güzel ve anlamlı bir fotoğraf bu!" diyorsun ve gözlerinin fotoğraf hakkında yapılan yorumlara kaymasıyla bambaşka bir boyuta geçiyorsun. "canııııım, ne kadar güzel çıkmışsın!", "o senin güzelliğin canııım, seni çok özledim!". Başka bir abi abla nükleer enerjiyi protesto etmiş, olayla ilgili fotoğrafları koymuş, doğal olarak bekliyorsun ki altında "sizin yanınızdayız, nükleree sonsuza dek karşıyız" şeklinde yorumlar olsun. Bir bakıyorsun ki "üzerindeki ne kadar da yakışmış canııım, çok güzel olmuşssun!" yazıyor.

Değişik değişik fotoğraflara baktıkça korkmadım değil, hiç belli olmaz, koymuştur açlık grevindeyken çekilen bir fotoğrafı, altına da yazmışlardır, "canııım ne kadar da kilo vermişsin, bikini ne de çok yakışır sana şimdi, çok kıskaaaandım:)))))))", "kıskanmaaaa canııııım, şimdi balık etli kadınlar modaa : ))))))"

Diğer ülkelerde de feysbuk sosyalistleri var mı diye de merak ediyor insan? Örneğin var mıdır şöyle bir şey?


-Ata bak ne kadar tatlı :))))) Yine de şahlanıyor amaaan:))))). Çok özledim seni, nerelerdesin?

-O senin tatlılığın. Ben de seni çok özledim:( En son Betty'nin doğumgününde görüşmüştük, ondan sonra ne aradın ne de sordun pis :)))

28.8.08

Radyo Rahim

Cehennem sıcaklarının yaşandığı Brooklyn varoşlarında Radio Raheem sırtında kasetçaları kaldırımları aşındırırken, bir anda piller bitiverir. 20 adet yeni pil almak üzere, Koreli bir çiftin işlettiği bakkala girer ve olaylar gelişir. Sinema tarihinin bence en güzel filmlerinden biri olan Spike Lee üretimi Do the Right Thing'den, sinema tarihinin bence en komik sahnelerinden biri. Ne zaman bakkala pil almaya gitsem gelir aklıma. İngilizce öğrenmeye çalıştığımız zamanlar canlanır. Bakkal ya da Raheem olsun farketmez eğer bir insan kendini böyle bir muhabbetin ortasında buluyorsa çok sanslıdır.

Count the shits again man.

Öğle tatili kabusu

Eğer elliden fazla eleman çalıştıran bir şirkette çalışmak için iş görüşmesine gidiliyse ve o iş görüşmesi çok iyi geçip de olay seni sınayan kişinin, "Bizim hakkımızda öğrenmek sormak istediğiniz bir şey var mı?" sorusuna kadar geldiyse, bu durumda sorulması gereken en önemli soru, şirketin öğle yemeklerini nasıl sağladığı. Kendileri hazırlayıp ya da bir catering şirketi ile anlaşıp, yemekhanelerinde çalışanlarını doyuruyorlarsa sorun yok, iş gönül rahatlığı ile kabul edilebilir. Ve fakat bu öğle yemekleri, "Cebinize para koyduğumuz yetmiyor bi de karnınızı doyuracaktık he? Alın şu ticket'ları nerede zıkkımlanıyorsanız zıkkımlanın!" şeklinde sağlanıyorsa bu aynı zamanda çok kötü günlerin de bir habercisidir.

Öğle yemeklerini, çalışanlarına yemek çeki verip, onlara istedikleri yerde istedikleri gibi yemek özgürlüğünü sağlayan şirketler son derece tehlikeli yerlerdir. Çünkü bu şirketlerde mutlaka ama mutlaka en az yedi kişiden oluşan ve öğle yemeklerini her gün hep birlikte değişik yerlerde yiyen bir grup vardır. Gidişiyle gelişiyle yiyişiyle en fazla bir bir buçuk saat sürecek bir öğlen yemeğini her Allah'ın günü yedi sekiz kişiyle birlikte yemek korkunç bir şey olsa gerek. Olayın adı üstünde: Öğle tatili. Amaç senin işten güçten iş arkadaşlarından bir saat de olsa uzaklaşmanı ve rahatlamanı sağlamak. Ve bunu kakara kikiri anlamsız bir gürültü halinde bir eziyete dönüştürüyor olmanın akla yatar bir yanı yok.

Bu korkunç öğle yemeği grubunun yarattığı en büyük tehlike ve tedirginlik sürekli bir büyüme arayışı içinde olmaları. Kendi hallerinde kimseye bulaşmadan yeseler içseler dünyanın en güzel grubu olacaklar. Ama o kadar insan gittikleri yetmiyor, bir de kendi başına takılmaktan çok mutlu insanları da gruplarına katmak istiyorlar. Çevreye sürekli bir tedirginlik yayıyorlar. Sabahtan başlıyorlar plan yapmaya, "bugün nereye gitsek de nerede yesek..." diyerek öğleni zor ediyorlar. Aynı zamanda gruplarına yalnız insanları katmak, bir güncük de olsa onları da yemeğe götürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sende bir sorun olduğunu düşünüyorlar. Tarikat gibi bir oluşum adamlar. Eğer öğle yemeğine tek başına giden ve bundan mutluluk duyan bir insansan bu gruba göre sen bir manyaksın, yardıma ihtiyacın var.


Bütün bunların yanında asıl felaket olan bu gruplar yüzünden iş merkezlerinin etrafındaki lokanta, kafe, restorant gibi müesselerde de asla ve asla tek kişilik masa bulunamaması. Tek kişi tamam abartılı oldu, iki kişilik masalar bile yok. Hep bunların yüzünden. Şöyle tek başına, sakin sakin yemek yeme şansın yok. Dört kişilik masaya oturacaksın, "Allah'ım ne olur başkası da gelip oturmasın!" korkusuyla çorbanı kaşıklayacaksın, eziyet çekeceksin. Bu grubun esnaf ve lokantacılar çalışanları üzerinde de etkisi büyük. Tek başına adımını attın mı işletmeden içeri, daha girişte garsonun "tek mi geldin, hiç gelmeyeydin daha iyiydi!" imasıyla karşılaşıyorsun. Servis boyunca da "pis yalnız, senin layığın budur!" şeklinde sürüp giden bir servis anlayışı, lokmalar boğazında takılıyor.

Yapacak başka bir şey yok. İş yerleri ve çevresinde sadece tek kişilik masaları bulunan lokantaları düşlemekten başka.