19.5.09

Holivut Emekçileri - Bruno Kirby




Bizdeki "Yeşilçam Emekçileri" gibi bir şey bu da. Holivut'da da var böyle insanlar. "Belki bir yapımcı yönetmen gelir de, bir filmde ufak da olsa bir rol çıkar..." diyerek kahve köşelerinde okey oynamak zorunda kalmamışlar ya da New York parklarında donarak ölmemişlerdir de gene de sessiz sedasız ortamlardan ayrılmışlar, gereken değeri bir türlü görememişlerdir. Bruno Kirby de böyle bir adam işte. Öleli üç yıl olmuş, oynadığı bir filme denk gelip de, "şimdi ne yapıyordur?" diye baktığımız zaman adamın öldüğünü anlıyoruz. Oynadığı filmlerin bir çoğunda sıklıkla gözükmese de, yan rollerde yer alsa da o filmin en önemli, en dikkat çekici adamı olmayı başarmış çok usta bir aktör.

Bir Kevin Spacey bu kadar ünlü bir aktör olabilmişken, Bruno Kirby'nin kıyıda köşede kalması insanın içini acıtıyor, hayata küstürüyor. Brno Kirby'nin ortamlarda gözükmeye başlaması God Father 2 filmi ile oluyor. Peter Clemenza'nın gençliğini canlandırıyor. Birdy filminde Renaldi rolü ile dikkatleri çekmeye başlıyor. Ve en başarılı olduğu rollerden biri: Good Morning Vietnam da canlandırdığı Teğmen Steven Hauk. When Harry Meets Sally filmindeki Jess de Bruno Kirby. Ve bence oyunculuğunun doruk noktasına çıktığı iki rolü. Donnie Brasco'da canlandırdığı "Nicky", "The Basketball Diaries" 'de hayat verdiği basketbol koçu "Swifty". City Slickers'daki "Ed Furillo" rolünü de unutmamak lazım.



Donnie Brasco filminden sonra artık ne oluyorsa ortadan kayboluyor Bruno Kirby. Oynadığı filmler pek ses getirmiyor. 2006 yılında ise aramızdan ayrılıyor.

Charles İş Başında - 3


-Charles?

-Buddy, Kanka?

-Bütün gece uyumadım, altılının çatısını kurdum, ilk üç ayak hepsi, son üç ayak tek. Bombalar gelirse ki gelecek, yeni bir hayat bizi bekliyor.

-Vallaha mı? Ver bakayım. Kanka ne yaptın sen dördüncü ayakta yatar bu. Aprantiyi tek atmışşsın.

-Abi adam haftaya askere gidiyor, harçlık olsun diye yarışı ona kazandıracaklar.

-Kanka geçen hafta da İzmir koşusunda adam evleniyor diye tek attık, startta kaldı yarışı tamamlayamadı.

-Abi bu sefer kesin alacak, nerden baksan seksen ganyan verir. Sen ortak oluyo musun şimdi bu kupona?

-Kanka, para mı kaldı cepte? Çoluk çocuk bakarak para mı kazanılır. Dur ben Adam'a sorayım.


-Adam, adamım. Girebilir miyim?

-Beni yalnız bırak Charles, yalnız kalmaya ihtiyacım var.

-Vay keranacıya bak. Şimdi bırak da yalnızlığı, sen bugün harçlığını aldın değil mi? Yarısını bana ver akşam sana beş katını geri vereyim.

-Gene altılı yaptınız di mi? Ben de ortak olursam olur, olmazsam yalnız kalmaya ihtiyacım var. Beni yalnız bırak.

-Tamam tamam, sen de ortaksın ama kupona at yazmak yok. Anneye söylemek yok.

18.5.09

Kız oğlan farketmez, sağlıklı olsun da...



Merakla bekliyorsun, kız mı doğacak oğlan mı? Eskisi gibi değil tabi, teknoloji ilerlemiş, üç boyutlusu falan bile var ultrason sağolsun, gidiyorsun doktora bakmaya başlıyor doktor, sen merakla bekliyorsun, doktorun mimiklerinden kız mı oğlan mı anlamaya çalışıyorsun, doktor ultrason ekranına bakmaya devam ediyor ve derin bir nefes alıyor, tam o sırada içeriye bir takım hastabakıcılar giriyor, sen endişelenmeye başlıyorsun, "Neler oluyor doktor, bir sorun mu var?" diye soruyorsun. Önce doktor, sonra hastabakıcılar, "şşşşşşşşşş" diyerek sana sus işareti yapıyorlar, sen iyice tedirginleşiyorsun, tam o sırada hastabakıcılar bağırarak, "biiiiiiir, ikiiiiiii, üççççççç" diyorlar ve doktorun yanına gidiyorlar. Doktor ayağa kalkıyor ve hepsi hep birlikte ultrason ekranına bakarak başlıyorlar zıplamaya:

"Kordona basma bebek
Kordonu eziyorsun
Kusura bakma ama
Oğlana benziyorsun!"

(Böyle şakacı doktorlar olmalı. Kaç kere gebe kalıyorsun ki şu hayatta?)

Sevimli Meyveler

Birçok insanın, özellikle gençlik olmak üzere hayatının bir döneminde mutlaka ortaya çıkan bir heves meyve toplamı olayı. Belli gruplara ayrılıyor. En çok karşılaşılanı şu: "Plazaların iki yüzlülügünden, ah şu para denilen kağıt parçası için yapılan çirkinliklerden bıktım usandım, doğada ormanda elma kiraz toplamaya karar verdim. En kısa zamanda gideceğim!" Bu heves genellikle bir hafta on günlüğüne gidilmiş kelebekler vadisi, olympos tatillerinde ortaya çıkar ve tatil sonrası iş çıkışı buluşmalarında içkiler yudumlanırken iç çekişler eşliğinde sürekli hatırlanır ama bir türlü gerçekleşmez.



Bu hevesin yurtdışı kaynaklı olanları da sıklıkla görülür. Fransa'nın, Hollanda'nın, Polonya'nın köylerinde kiraz ve elma toplamak. Olabilidiğince az sorumluluk alabilmenin yarattığı o muhteşem rahatlık. Tam bu sırada American Beauty'den de bir örnek verilmeli. "İşte o adam gibi yapacaksın!" demeli, "adam işini bıraktı, gitti mcdonalds'da garson olarak çalıştı, alabileceğim en az sorumluluğu almak istiyorum dedi, biz neden yapmayalım!" şeklinde boş gazlar verilmeli. O elemanın şirketten dünyanın tazminatını aldığı hiç akla getirmemeli. O kirazları, elmaları zamanında toplama, adamın burnundan nasıl getirirler, hangi iş olursa olsun az da olsa çok da olsa sorumluluk oldukça olay aynı bok hiç düşünmemeli.



Neyse, bu tip heveslerin ortak ve garip bir noktası, olayın hep sevimli meyveler üzerine olması. Sevimli meyveler ve güzel ortamlar. Ege'nin bağlarında üzüm, Fransa'da elma, kiraz, şeftali, kayısı. Kamboçya'da pirinç tarlasında çalışmak isteyen yok örneğin. Siktirip gidip Kırşehir'de soğan topla, sonra ömrün boyunca ellerinden o koku silinmesin, görelim doğayla içiçe olmayı, olabildiğince az sorumluluk almayı...