8.9.08

Mutsuz Öyküler - 1 (Köy kahvaltısı)

Mehmet, bir pazar sabahı, kapatmayı hep unuttuğu o panjurun aralıklarından yüzüne vuran güneş ışığıyla uyandığında, bir an paniğe kapıldıysa da saatine bakarak rahatladı ve tatlı tatlı gerindi. Gerinirken çıkardığı "ıh ıh ıh" seslerine karnının gurultusu eşlik edince, en son dün öğle yemeği yediği aklına geldi ve çok aç olduğunu farketti. "Aysun da benim gibi acıkmıştır, söz vermişti akşam bir şey yemeyeceğine..." diye düşündü ve sabırsızlıkla yataktan kalktı.

Dün sabah, telefonda Aysun'un, "Tamam söz veriyorum, akşam hiçbir şey yemeyeceğim! Ama ne olur söyle yarın sabah nereye gideceğiz, bana ne gibi bir sürpriz hazırladın!" ısrarlarına karşın inatla söylememişti az sonra gidecekleri yeri. Bu bir sürprizdi ve sürprizler şaşırtıcı olmalıydı. Kentin hemen biraz dışına köy kahvaltısı yapmaya götürecekti Aysun'u ve kahvaltının hemen ortasında ona evlenme teklif edecekti. Farklı olmayı seviyordu Mehmet. Kimin aklına gelirdi sevgilisine köy kahvaltısında evlenme teklif etmek? Traş olurken, Aysun'un ne kadar çok şaşıracağını, sonra ne kadar çok sevineceğini hayal etti ve bu fikir için kendine bir kez daha hayranlık duydu.

Giyinmiş, her şeyi bir kez daha kontrol edip iki gün önce aldığı alyansa bakarken köy düğünü yapmaya karar verdi. Birdenbire aklına gelen bu muhteşeme fikre kendisi de şaşırdı. Evlenme teklifi köy kahvaltısında ediliyorsa, düğünde köy düğünü olmalıydı. Kendini köy meydanında damat traşı olurken, atlarla Aysun'u istemeye giderken, akşam onu yatak odasına uğurlayan bir sürü erkek tarafından sırtına güm gün vurulurken hayal etti. Gerçekten de mükemmel bir fikirdi bu; alışılmamış ve hiç görülmemiş. Arkadaşlarının, "Bu bizim Mehmet harbiden manyak, nerden buluyor böyle şeyleri!.." dediğini şimdiden duyar gibiydi. İçini tarif edilemez bir istek kaplamıştı. Masanın üzerinden arabanın anahtarlarını aldı, aynada son bir kez kendine baktı, yeterince iyi göründüğüne karar verdi ve evden dışarı çıktı.

Arabada, Aysun'un evine doğru giderken az sonra yapacakları kahvaltıyı düşündü. Ev yapımı peynirler, bal kaymak, soba üzerinde demlenmiş çay, taşfırından çıkmış sıcacık ekmek, henüz doğadan koparılmış domates biber, çeşit çeşit zeytinler, kümesten yeni çıkmış yumurtalar, zerre katkı maddesi içermeyen sucuk Mehmet'in karnını iyice acıktırmıştı. Gaza biraz daha yüklenirken, "Keşke akşam tost most yeseydim, nerden haberi olacaktı ki Aysun'un?" diye düşündü ve bu düşüncesinden çok utandı. Böyle kötü düşüncelerden uzaklaştırmalıydı kendini, neşeyle mırıldanmaya başladı: "... gel sen benim ol gitsen hüzündür, bir gülüşüne kurban....", Aysun'un gülümseyişi geldi gözünün önüne, kendisinin de gülümsediğini farketti. "... al ben seninim bende hüküm sür koynuma giriver aman...", Aysun'la nasıl sevişecekleri geldi gözünün önüne, sertleştigini farketti. "Keşke evden çıkmadan bir posta gitseydim!" diye düşündü ve bu düşüncesinden çok utandı. Tam o sırada Aysun'un çoktan evinin önüne çıktığını ve ona el salladığını gördü, arabayı evin önüne doğru çekti.

Köy kahvaltısı yapacakları yeri bulmaları çok zor olmadı. Yol boyunca Aysun'un nereyegidiyoruzyasöylesenedelietmeinsanı ısrarlarına sessiz kalmayı başarabilmişti. Doğanın tam ortasındaydılar, huzur böyle bir şey olmalıydı. Tahtadan yapılma masalara doğru yürürlerken, Aysun'a daha önce hiç köy kahvaltısı yapıp yapmadığını sordu. Yapmamıştı elbette! Aysun, köy kahvaltısı yapacaklarını öğrendiğinde sevinçten zıplayıp ellerini çırparak Mehmet'e sarıldı. İşte bunun için çok seviyordu Mehmet'i, çünkü bütün ilklerini onunla gerçekleştiriyordu. Masaya oturdular, yaşlıca bir adam geldi ne istediklerini sordu, köy kahvaltısı istediklerini söyledi Mehmet, adam başını sallayıp gitti.

Aysun ve Mehmet köy kahvaltısını beklerken ellerinin masanın üzerinde birleştimiş, tutkuyla birbirlerine bakıyorlardı. Mehmet evlilik teklifini nasıl yapacağını düşünürken, yaşlı adam masaya yaklaştı, masaya üstünde dumanı tüten kocaman bir çanağı koydu. Çanağın yanına dört beş dilim kuru ekmeği ve iki tahta kaşığı bıraktı, "Afiyet olsun" dedi ve gitti. Aysun ve Mehmet dehşetle bakıyorlardı ortadaki çorbaya. "Şimdi hallederim bebeğim sen hiç merak etme." dedi Mehmet ve yaşlı adama seslendi. Kısa sürede geldi yaşlı adam.


-Buyur yiğenim dedi. Bir sorun mu oldu? Mis gibi tarhanadır, hanım yapmıştır.

-Bir yanlışlık oldu herhalde dedi Mehmet. Biz köy kahvaltısı istemiştik.

-Kahvaltı işte yiğenim. Köyde sabahları biz bunla kahvaltı ederiz.

-Tamam Mehmet uzatma dedi Aysun. Ben bir bardak su alabilir miyim?

-Suyu tee şu karşıdakı kuyudan çekicen bacım içmek istiyosan dedi adam ve uzaklaştı.

Mehmet bütün cesaretini toplayıp Aysun'a bakacak gücü kendinde bulduğunda Aysun'un dudaklarının titrediğini gördü. Birazdan ağlayacaktı. "Bak Aysun açıklayabilirim!" dedi. Aysun, "Hiçbir açıklama istemiyorum, kendimi hiç bu kadar kandırılmış hissetmemiştim!" dedikten sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. İçinden bir şeyler kopuyordu Mehmet'in ve ne yapacağını bilemiyordu. Elini Aysun'a doğru uzattı, "Sakın bana dokunma!" diye bağırdı Aysun. "Senin yüzünden dünden beri bir şey yemiyorum, sırf senin için annemlerle bu sabah bruncha gitmekten vazgeçtim, Allah belanı versin!" dedi ve koşarak masadan uzaklaştı.

Donup kalmıştı Mehmet. Hiçbir şey yapamamanın çaresizliğiyle Aysun'un gözlerinin önünden kayboluşunu seyretti. Bir şeyler yapmalıydı ama ne? "Dünden beri boğazımıza lokma girmedi, beynimiz durdu, bir şeyler yemeliyim!" düşüncesiyle çorbadan bir kaşık aldı. Ekmeği ısırmasıyla acı içinde bağırması bir oldu. "Dişlerim dişlerim kırıldı! Yardım edin imdat!". Koşarak geldi yaşlı adam. Mehmet bir yandan kan tükürüyor bir yandan da "Dava edeceğim sizi, şimdi avukatımı arıyorum, bunun hesabını vereceksiniz!" diye bağırıyordu. Yaşlı adam, bir yandan"Dur, sakin ol yiğenim, bişeyin yok, iki dişin kırılmış, bizim hep kırılır, şimdi biz dişlerin düştüğü yerlere teke tüyü basarız bir şeyin kalmaz!" derken bir yandan da Mehmet'in kafasını yakalamaya çalışıyordu.

Zorlukla kurtuldu Mehmet yaşlı adamın elinden. Koşmaya başladı. Doğanın tam ortasındaydı, yalnızdı, acı içindeydi ve en kötüsü ne yapacağını hiç bilmiyordu.

devam edecek...

No comments: